🐚 The Piano Teacher Filmi Izle

DqO7pff. Bastırılmış benliklerin, saplantıyla dans ettiği notalar… 2001’de Michael Haneke’ye Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü, Isabelle Huppert’e En İyi Aktrist, Benoit Magimel’e ise En İyi Aktör dalında ödül kazandıran The Piano Teacher; Elfriede Jelinek’in Piyanist adlı romanından uyarlama. 30’lu yaşlarındaki bir kadın ve hayata bir macera olarak bakan, kanı kıpır kıpır kaynayan genç bir öğrencinin kesişen yollarının hikâyesinin anlatıldığı film, her sahnesinde adeta yavaş yavaş saplantının, içine kapanıklığın ve karmaşık zihinlerin notalarını diziyor. KONU Erica, babasını kaybetmiş, annesiyle yaşayan bir kadındır. Mutsuz bile olsa annesinin boyunduruğu altından çıkmaya gücü olmayan, hiçbir şekilde bir erkekle ilişkisi olmamış, seksi arka sokaklarda gittiği sex shop’larda yaşarken, yetişkin hayatı sürdürmeye yaşamaya çalışan biridir. Aynı zamanda üniversitede müzik profesörlüğü yaparken, özel dersler de vermektedir. Bir gün bir müzik dinletisinde Walter’la tanışır. Walter gençliği, deliliği ve kendisine bugüne kadar kimsenin göstermediği tutkulu yaklaşımıyla gözünü ışıldatsa da, Erica ona karşı mesafeli durmaya çalışır. Bir gün Walter’la arasındaki duvarları yıkmak için bir adım atar ama sonrasında olacaklar aslında hiç de hayal ettiği gibi olmayacaktır. NEDEN İZLEMELİ – Isabelle Huppert’in dışarıda güçlü ve sözü geçen ama ev sınırları içinde annesinin elbiselerini yırttığı, yüzüne tokat attığı bir karakteri düşman çatlatan mükemmel oyunculuğu ile izleyene aktarmasındaki başarısı için. – Görünen yüzlerimizin arkasında kimsenin tahmin edemeyeceği sırları barındırabileceğimizi bizlere çok sarsıcı bir şekilde hatırlattığı için. – Benoit Magimel’in öğretmenine aşık, aklı başında bir erkekten izleyeni ’hayır olamaz’’ durumuna getirtmesindeki başarısından mahrum kalmamak için. – Uç noktadaki iki karakterle örülmüş filmin rahatsız edici, sinir bozucu çizgilerinde kaybolmak için. – Erica’nın yaşamındaki sebep sonuç ilişkisini izleyene lafı dolandırmadan vermesindeki başarısı için. – Filmlerinde müzik kullanmayı tercih etmeyen Haneke’nin, Schumann ve Schubert eserlerini nasıl başarıyla kullandığını görmek için. – Erica karakterinin “Schubert’in, eserin başında haykırarak söylediği şeyler eserin sonuna doğru mırıltıya dönüşüyor.” cümlesinin, filmin anlattıklarına nasıl ışık tuttuğuna tanık olmak için. FİLM HAKKINDA AZ BİLİNEN GERÇEKLER – Michael Haneke’nin senaryosunu bir kitaptan baz alarak yazdığı ilk filmdir. – 12 yıl boyunca piyano eğitimi gören Isabelle Huppert, filmdeki piyano sahnelerinde kendisi piyano çalmıştı. Rolüne hazırlanmak için de filmin çekimleri başlamadan bir yıl önce eğitimine devam etmişti. – Isabelle Huppert, 2018 yapımı olan Greta filminde de bir piyano öğretmenini canlandırmıştı. – Isabelle Huppert’in bu filmdeki performansı, oyuncu Alexander Skarsgard’ın en sevdiği performanslardan biridir. – Filmdeki anne karakteri, kitabın yazarı olan Elfriede Jelinek’in kendi annesine dayanmaktadır. – Erika’nın annesi rolü ilk başta Jeanne Moreau’ya teklif edilmişti. BU FİLMİ SEVEN BUNLARI DA SEVER – Caché 2005 – Benny’s Video 1992 – The White Ribbon 2009 Film Bilgileri Yapım Yılı 1993 Süre 1 saat 56 dakika İzlenme İsim The Pianoİngiltere'den mektup yoluyla bulduğu bir erkek ile evlenmeye karar veren, konuşma problemleri olan bir kadın, küçük kızı ve de çok değer verdikleri piyanosunu da yanına alarak, evleneceği kişi ile tanışmak için Yeni Zelanda'ya doğru yola çıkarlar. Evlendikten bir süre sonra yanlış bir seçim yaptığını kavrayan genç kadın, yerli halk ile kaynaşmayı başarmış bir beyaz ile, piyanonun etrafında başlayan yakınlaşması tutkulu bir aşka dönüşecektir * Piyano, 1993 senesinde tam 3 dalda Oscar ödülü almasının yanında, Cannes film festivalinde de altın palmiye ödülünü almıştı * Son zamanlarda izlediğim en anlamlı film diyebilirim. Görsellik harikaydı, müzikler harikaydı, oyunculuklara zaten söyleyebilecek bir söz bulamıyorum. Aslında her kadın ve her erkeğin mutlaka izlemesi gereken bir film bence. Hem ilişkilere bakış açısına, hem de insanın kendi benliğine dönüp yorumlar yapmasını sağlıyor. Oyuncular Harvey KeitelGeorge BainesSam NeillAlisdair StewartBruce AllpressBlind Piano TunerVerity GeorgeBluebeard's WifeKaren ColstonBluebeard's Wife Miss Palmer Piyanist The Piano Teacher, 2007 Michael Haneke’nin 2007 yapımı Piyanist filmi de Freudyen bir analiz için oldukça fazla öğe barındırmaktadır. Filmin ana karakteri Erika Kohut kırkına yaklaşmış mükemmeliyetçi bir piyano öğretmenidir. Siyah Kuğu’daki Nina’ya benzer özellikler taşımaktadır. Erika da tıpkı Nina gibi annesi ile birlikte yaşamaktadır. Babası ise bir akıl hastanesinde ölmüştür. Bunun dışında Erika’nın babası ile olan ilişkisine dair çok fazla bilgi verilmez filmde. Piyanistteki anne figürünün Siyah Kuğu’daki anneden daha baskın ve daha kontrolcü olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki Erika kırkına yaklaşmış olduğu halde annesi onun ne aldığına kadar karışmaktadır. Filmin ilk sahnelerinden birinde Erika eve geldiğinde annesi onu büyük bir öfke ile karşılar. Çünkü Erika eve her zamankinden geç gelmiş, işinden sonra yanında annesi olmadan bir şeyler yapmıştır. Ondan ayrı bir şeyler yapmış olması fikri anneyi çıldırtır. Erika bir erkekle mi görüşmüştür? Bu fikir annenin öfkeden kudurmasına yeter. Hemen Erika’nın çantasını kurcalamaya başlar. Bu Erika’nın mahremiyetini hiçe saydığının çok açık bir göstergesidir. Çanta bir anlamda Erika’nın vajinasını temsil eder. Çantanın içine annenin bilmediği bir şeyin girmesi tahammül edilemeyecek bir şeydir. Çantanın içinde yeni alınmış bir elbise bulur ve hırsla parçalar elbiseyi. Elbise yabancıyı, dışarıyı temsil eder. Erika ve annesinden oluşan iki kişilik dünyalarında buna yer yoktur. Erika önce annesiyle kavga etmeyi dener, fakat bunu sürdürmez. Annesi duygu sömürüsüne başvurur. Belki duygu sömürüsünden değil ama annesi dışında bir dünyası olmadığından çok çabuk teslim olur Erika. Annesi o esnada elbiseyi tamir etmeye çalışmaktadır. Bu işlem, elbiseye kendisinden bir şey katma çabasını gösterir. Fakat bu sefer Erika alır ve dışarıdan hayatlarına giren bu yabancı nesneyi bir kenara fırlatır. Yukarıda bahsi geçen sahnede en açık bir şekilde kendini gösteren bu ayrışamama, birbirinin uzantısı olarak yaşama hali Siyah Kuğu filminde gördüğümüz durumun dozajının bir derece daha arttırılmış halidir. Öyle ki, Erika ve annesi aynı odada hatta aynı yatakta yatmaktadırlar. Akıbeti belli olmayan babadan sonra anne hayatına değil bir erkek, hiçbir insanı almamış, Erika’yı da kendi uzantısı olarak yetiştirmiştir. Fakat Erika da bundan pek şikâyetçi değildir. Çünkü onun da başka bir hayat kurmak gibi bir derdi yoktur. Erkeklerle hiçbir ilişki kurmaz. Bastırılmış cinselliği sadomazoşist fanteziler olarak su yüzüne çıkar. Adeta erkeklere kapatmıştır kendini. Bunu en net Erika’ya âşık olan genç ve yakışıklı Walter’in onunla ilişki kurma çabası sırasında görürüz. Walter büyük bir heyecanla annesi ile birlikte konservatuara girmekte olan Erika’nın yanına gelir. Erika ise olanca soğukluğu ile karşılar onu. Annesi ile bindiği asansörün kapısını Walter’in yüzüne kapatır. Çünkü onların hayatında bir yabancıya hiçbir şekilde yer yoktur. Erika, cinsellik yolu ile tüketemediği libidinal enerjisini müzik çalışmalarına aktarır. Müzikte mükemmelliği yakalamaya çalışır. Öğrencilerine karşı oldukça sert ve acımasızdır. Onlarla herhangi bir duygusal bağ kurmaz. İçindeki yıkıcı dürtüleri ise bir hayli açık bir şekilde gösterir. Hatta bu durum, bir seferinde bir kız öğrencisini kasten yaralamaya kadar gider. Bunun bir sebebi öğrencisinin kendi uzmanlık alanı olan Schubert’i çok iyi çalıyor olması, diğer sebebi ise de yavaş yavaş ilgilisini çekmeyi başaran Walter’ın kıza gösterdiği yakınlıktır. Erika hem alanındaki biricikliğini hem de Walter’ın ilgilisini kaybetme tehlikesi ile yüz yüze kalmıştır. Yok etme arzusu ile kızın cebine cam parçaları yerleştirir. Bu kızın bir süre piyano çalamamasına sebep olacaktır, yani bir anlamda onu yok etmeyi başarmıştır. Walter ise sonunda onun ilgilisini çekmeyi başarmıştır ama bu gerçek bir ilişkiye dönüşmez. Erika ona ne yapması, nasıl sevişmesi gerektiği konusunda yönergeler verir sadece. Walter’ın isteklerinin ve arzularının hiçbir önemi yoktur. Erika vajinal bir ilişkiye hiçbir şekilde yanaşmaz, içine almaz Walter’ı. Vajinal penatrasyon filmin sonunda zorla gerçekleşir. Gerek biricikliğini kaybetmemek için öğrencisine saldırması, gerekse ilişkileri içinde Walter’ın varlığını hiçe sayması bir çeşit narsizmin de göstergesidir. Erika’nın Walter’dan beklediği cinsel içerikli sadomazoşist taleplerin altında yatan sebep ise belki de baba figürünün olmayışıdır. Erika Walter’dan ona hükmetmesini ister. Bu eksikliğini duyduğu otorite figürünü kendi elleri ile yaratma girişimidir. Fakat Walter ondan tiksinmeye başlar. Walter’ın ondan uzaklaştığını hissetmesiyle birlikte Erika annesine sığınır. Fakat artık bir bütün olmak istememektedir. Walter’ın tatmin edemediği cinsel dürtülerini annesine yöneltir ve annesi ile sevişmeye çalışır. Fakat burada kadın rolünü değil erkek rolünü oynar. Bu bir çeşit negatif Oedipal karmaşadır. Hem annesi ile olmak hem de babasının rolüne bürünerek annesinden ayrışmak istemektedir. Annesi ise buna tepki olarak ertesi gün konserinin olduğunu ve şimdi dinlenmesi gerektiğini söyler. Öğrencisinin yerine çok da önemli olmayan bir konsere çıksa dahi Erika mükemmel piyano çalmak zorundadır. Tüm bu girişimlerin ve başarısızlıkların sonucunda Erika kendini çıkışsız hisseder. Çözümü ise yıkıcılığını kendine çevirmekte bulur. Bu annesinin sertliğine ve mükemmelliyetçiliğine de bir tepkidir. Annesinden kopuşu esas bu noktada gerçekleşir. bana kalırsa özellikle batı insanının dogu insanına oranla daha cok icine girmis oldugu ve zaman zaman herkesin kafasında devrim olusturabilecek seviyede ortaya cıkan,binevi bilincaltı,çokça rutin duygu kabul edilebilecek olan,sebebleri daha cok icyapı ve hissedilis anına kadar yasanmıs olanlara dayanan ruhsal doyumsuzluk ve tatmin eksikliginin insani goturebilecegi yer ve bu eksikligin etkileri uzerine gidiyor yoklugu ve olum sekli,annesininse cıldırtıcı derecede "uste dusme" seklinde uyguladıgı baskı,sevgiden uzak soguk ortam ve hayatında piyano ve bu enstrumanın getirdiklerinden baska bir şeye sahip olmayan yası geckin professor,memnuniyetsiz yasaminin onu goturdugu "ne yapacagını sasırmak" olayına girmek icin aradıgı bahane olan,ona ilgi duyan genc ogrenciyi buluyor , kısmen garipliklerini ona da yansıtıyor ve huppert in oyunculugu gercekten goz kamastıracak schubert in haneke nin takıntısı oldugunu tuvalet in cekildigi sabit goruntu de estetik adina ilgi cekici,kendini hissetirecek iyi genel olarak vasat denebilir ... huppert'in canlandırdığı "özgür birey" olmakla başa çıkamayıp sadomazoşist fantazilerine sığının karakter aracılığıyla burjuva toplumunu ve liberalizmi kıyasıya eleştiren,mercek altına yatırıp acımasızca gerçeği gösteren evvel hiç haneke filmi izlememiş bir insan olarak kendisinin yönetmenlik vasıflarına hayran kaldığımı sona isabelle huppert'in vücudu mizansenin bir parçasıymışcasına,onun duruşuna ve ifadesine göre mizansenini ayarlıyor,sanat yönetimini ile şaşırtırken mikrofonu kadrajın ortasından geçirip yarattığı gerçeklik ile dalga geçiyor,izleyicisini gerekirse kamerasını saniyelerce seyirciye arkasını dönmüş huppert'in sırtına odaklayıp,sabit hareketleri tam anlamıyla kullanımı anlamda istediğini başarmış,hedefine ulaşmış,seyirciyi rahatsız eden,provoke eden,düşündüren bir okuduğumu hatırlamadığım "tüketim toplumu sadece hazmedebildiğini tüketir" vecizesine dokundurarak,hazmı zor,sinir bozucu bir başyapıt çıkmış ortaya son zamanlarda seyirciyi düşündürmek yerine,seyirciden katılım talep etmek yerine,zor yolu seçmesi,seyircinin beğenisini takmaması sebebiyle cesur bir film olduğunuda bir film çok takdir ettim,önemini kabul ettim... michael hanekenin harika filmi. son on yıl avrupa sinemasının en iyi filmlerinden biri. etkisinden kurtulmak kolay değil. her karesi ayrı güzel, teknik yönü sağlam* müthiş bir haneke filmi. konu kısaca, orta yaşlarda bir piyano öğretmeninin sapkın düşünceleri ve ona aşık bir öğrencinin ilişkisi. son derece naif işlenmiş, isabelle huppert'in dosta düşmana oyunculuk dersi verdiği sarsıcı film. bir diğer güzellik de filme yedirilen schubert müzikleri. ayazda bir yürekten etkilenen-şaşıranlar için yeni bir şaşırma şansı. mutlaka görülmeli, bilinmeli. müthiş bir finali olduğunu da ekleyelim* etkisinden uzun süre kurtulamayacaksın mutlaka git laflarının sonucunda gaza gelip gittiğim haz alamayıp hayal kırıklığına uğradığım film oturdugu koltukta huzur bulmaktansa, sikintidan durmadan pozisyon degistirmeyi sevenlere gore bir psikolojik iskence filmi..insana gozardi ettigi sapkinlik gibi gercekleri gostermesi acisindan oldukca basarili cunku uzun ve monoton cekimin amaci izleyiciye asiri disiplin ve otokontrolle yetismesi sonucunda tum duygusallik ve cinsellik iceren davranislardan tiksinmeye baslayan kadin karakterin vahimligini yedirebilmek..yan etkisi bir sure piyano iceren sarkilar mide bulantisina neden olabilir.. kadının sondaki beklentisini ve davranışını izlemek için bile gidilebilecek bir film. filmden çıktığımda kendimi toparlamam için deriiiiin deriiiiiinn nefes almam gerekti. çok başarılı... yarısında bırakıp çıkmak istemeye yol açan ama yapılamayan rahatsızlık verici sinir bozucu film..bkz jiletle masturbasyon yapmak ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.

the piano teacher filmi izle